eşcinselliği kuşatan argümanlara: kuir çocuklarla uğraşmayın
Bugün, 17 Mayıs!
Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtlığı Günü. 17 Mayıs, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlerle ilgili her türden ahlaki ve başta fiziksel, psikolojik, toplumsal şiddete olmak üzere her türden şiddetlere karşı harekete geçme, bu şiddetleri durdurma ve bu şiddetlere karşı dayanışmayı örme ve büyütme günüdür. Kutlu olsun!
Ne bireysel ne de toplumsal olarak, ne dün ne de bugün, içinde bulunduğu durumlardan, koşullardan, çelişkilerden ve bunların ilişkili olduğu herhangi bir bağlamdan (politik, psikolojik, kültürel vs.) hakim olan ideolojiden, normlardan bağımsız olmuştur. Bir duruma karşı tepki ve tutumlarımız, o durumu anlamlandırmaya dönük çabamız hakim olan ideolojinin ve bu ideolojinin çevrelediği bağlamların etkisinde kendini var etmektedir. Genel olarak bilimin özel olarak ise tıp, psikiyatri ve psikoloji bilimlerinin ele aldığı, üzerinde çalışmalar yürüttüğü konular da hakim olan ideolojinin etkisinde ve bu ideolojinin ihtiyacına karşılık verecek biçimde konumlanmıştır.
Tıp, psikiyatri ve psikoloji tarihi cinsellik, cinsiyet
kimliği ve cinsel yönelim konuları uzun bir süre cinsellik biçimlerini
patolojik temelde ve "üreme odaklı" ele almıştır. Üreme odaklı
olmayan her türlü ilişki (heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel) ve her tür cinsel
eylem (anal seks, mastürbasyon) hastalık olarak tanımlanmış, tedavi edilmeye
çalışılmıştır. Tıbbın, psikiyatrinin ve psikolojinin de geçmişte, cinselliği tıpkı
dinin ve hukukun kavradığı biçimde (ceza, yasak, ölüm, tedavi etme) ele
aldığını, dinin-hukukun ve hakim olan ideolojinin, normların ihtiyaçlarına
karşılık verecek şekilde cevap olduğunu söyleyebiliriz.
Başta üç büyük tek tanrılı din olmak üzere genel olarak
geniş bir kesimde görülen “eşcinselliğin günah olduğu” algısının temelinde
üreme amacı yatmaktadır. Çünkü; cinselliğin salt bir üremeye dönük kabulü
cinsel hazzı dışlamış, günah ve tehlikeli olarak etiketlenmiştir. Bu şekilde
dini otoriteler toplumun denetlenmesini, kontrol altına alınmasını ve üremenin
garanti altına alınarak devam ettirilmesini amaçlamaktadır. Böylelikle üreme
ile ilişkisi olmayan, katkısı olmayan her şeye günah denilmiştir. Anal seks ve
bireysel bir cinsel haz olan mastürbasyonla beraber eşcinsellik de günah olarak
ilan edilmiştir. Bugün hâlâ dinler tarafından bu günahlar dillendirilmekte,
Hristiyan ve İslam ülkelerinde eşcinsel karşıtı dini gruplar faaliyet
yürütmekte ve eşcinselliğin yasaklanmasını ve cezalandırılmasını talep
etmektedirler. Aynı zamanda şeriatla yönetilen İslam ülkelerinde günah adı
altında eşcinsellik yasaklanmıştır ve ölümle cezalandırılmaktadır.
Bilimin, siyasi ve dini grupların hakimiyetinde, normlarında
şekillenmesi psikiyatri ve psikoloji alanlarında cinsiyet ve cinsellikle
ilişkili kavramları ele alış biçimi de dikotomik ve heteronormatif bir
çerçeveye oturtulmuştur. Bu çerçeve hakim olan normun dışında kalanlara klinik
uygulama ve müdahaleler de beraberinde getirmiştir. Böylelikle cinsiyet ve
cinsellik temelli damgalanma ve dışlama pratikleri meşrulaştırılmış ve
sürdürülmesi sağlamıştır.
Özellikle 20. yüzyıl başlarında ve tıpta çok tartışılan,
akıl almaz ve korkunç yöntemlerle psikiyatri hastanelerine kapatılan
eşcinseller, psikanaliz, elektokonvulzif tedavi (EKT), elektrik şokuyla kaçınma
tedavisi, apomorfinle kusturma ve bilişsel, davranışçı terapi gibi yöntemlerle
tedavi edilmeye çalışılmıştır. Fakat eşcinselliği “iyileştirme, caydırma”
çabaları, bugün bilim insanları tarafından bir “hastalık” olarak görülmemekte
aynı zamanda son 35 yıldaki objektif çalışmalar doğrultusunda psikologlar,
psikiyatrlar ve diğer ruh sağlığı uzmanları eşcinselliği hastalık, ruhsal
bozukluk veya duygusal bir sorun olmadığı konusunda ortaklaşmışlardır.
1970'lere geldiğimizde yeni politik ve düşünsel hareketlerin
açığa çıkmasıyla feminist mücadelenin, eşcinsel kurtuluş hareketinin ve
akademik alanda çeşitli çalışmaların, tartışmaların etkisiyle psikiyatri ve
psikoloji alanlarını yeniden tartışılmasını, dönüştürülmesini de beraberinde
getirmiştir. Bunlardan bir tanesinin 1960'larda psikiyatriye yönelik
eleştirilerin getirilmesiyle 1970'lerde Robert Stoller ve Robert Spitzer gibi
psikiyatristlerin, psikiyatrinin ve psikolojinin ideolojik konumunu tartışmaya
açmalarıdır. Psikiyatrinin ve psikolojinin "toplumsal kontrol aracı"
olarak araçsallaştırıldığını ve bu aracın eşcinselliği "hastalık"
olarak damgalanması için kullanıldığını söyleyebiliriz. Örneğin; genel kabule
baktığımızda bir durumun psikiyatrik bozukluk olarak tanımlanabilmesi için
"öznel sıkıntı" ve "sosyal etkinlikte ve işlevsellikte genel
bozulma" kriterleri vardır. Bu kriterlerden de baktığımızda her iki kriter
de eşcinsellerde söz konusu değildir. Burada psikiyatrinin ideolojik bir araç
olduğunu, ideolojik çelişkiler ve ihtiyaçlar için kullanıldığı açıkça
görülüyor.
Psikiyatri ve psikoloji alanlarının yeniden tartışılmasıyla
1973 yılında İngiltere'de ve ardından 1974 yılında ABD'de eşcinselliğin
psikiyatrik hastalık sınıflamalarından çıkarılması yönünde güçlü bir kamuoyu oluşmuştur.
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tanı kitabında DSM’nin (Ruhsal
Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) tarihsel sürecine
baktığımızda, 1952 yılında yayımlanan DSM’nin ilk kitabında eşcinsellik ve
transvestizm “cinsel sapmalar” (fetişizm, sadizm, pedofili) listesine alınmıştı.
1968 yılında yayımlanan DSM-2’de de eşcinsellik, cinsel sapmalar listesinde yer
almaya devam etmiş, 1973 yılında yenilenen basımda cinsel sapmalar listesinden
çıkarılarak “cinsel yönelim bozukluğu” olarak tanımlanmıştır. Fakat hem yeni
gelişmelerin ve tartışmaların hem eşcinsel kurtuluş hareketinin mücadelesiyle
1974 yılında, Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), eşcinselliğin bir tercih
olmadığını, değiştirilemeyeceğini ve doğal olduğunu açık ve net bir şekilde
ifade etmiş; eşcinselliği "Akıl Hastalıkları Teşhis ve İstatistikleri Kılavuzu"ndan
çıkarılmasına dair öneri, yapılan yıllık genel kurulunda üyelerin çoğunluğu
tarafından kabul edilerek onaylanmıştır. Böylelikle 1980 yılında basılan
DSM-3’te” cinsel yönelim bozukluğu” yer almadı. Fakat bireyin kendi
eşcinselliğinden rahatsızlık duyması öne sürülerek “egodistonik eşcinsellik”
diye yeni bir kategori ortaya çıkarıldı. Bu yeni kategoriyle eşcinselliği değil
ama “kendi eşcinselliğinden rahatsız olanları” tedavi ettiğini iddia eden
“onarım tedavisi” pratiklerine meşruiyet sağlaması sebebiyle egodistonik
eşcinsellik bilim insanları, LGBTİ+lar ve aktivistler tarafından kabul edilmemiştir
ve ona karşı çıkılmıştır. Bunun sonucunda DSM-3’ün 1987’deki yenilenmiş
basımında ve 1994’te yayımlanan DSM-4’te “egodistonik eşcinsellik” yer almadı
ve eşcinsellik kavramı hiçbir şekilde kullanılmadı.
17 Mayıs 1990'a ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO) araştırma
grubu Hastalık ve İlişkili Problemlerin Uluslararası İstatistiki
Sınıflandırılması (ICD) kataloğundaki F66 kategori numaralı "cinsel
gelişim ve yönelim ile ilişkili psikolojik ve davranışsal bozukluklar"ın
olduğu gibi kaldırılmasını önermektedir. Klinik, halk sağlığı veya bilimsel
araştırmalar açısından cinsel yönelime dayalı hastalık tanısı koymanın mümkün
olmadığını belirterek eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkarma kararı
almıştır. 1992'de bu karar ICD-10 listesinde resmi olarak kaydedilmiş, 1 Ocak
1993'te ICD-10 maddesinde "cinsel yönelim, tek başına, bir
rahatsızlık/hastalık olarak kabul edilemez" denilerek eşcinselliği
Uluslararası Hastalıklar Sınıflandırması'ndan çıkarmıştır. 1994 yılından bu
yana da Dünya Sağlık Örgütü üyesi tüm ülkeler tarafından bu yeni sınıflandırma
kullanılmaktadır.
Geçmişten günümüze kadar eşcinselliğe karşı argümanlar ve stereotipiler
geliştirildiğini, bunlar etrafında organize olunduğunu ve yine bunlarla
bulundukları cepheyi motive ettiklerini görmekteyiz. Bunlar tarihsel süreçlerde
günah olarak eşcinsellik, suç olarak eşcinsellik ve hastalık olarak eşcinsellik
şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu argümanların siyasal, dinsel ve tıbbı
otoritelerin toplumu tek bir tipe, norma uygun olarak biçimlendirmek
istemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde heteroseksüel ilişkileri "en
yaygın" cinsel yönelim olarak göstermenin yanında bunun "tek
normal" yaşam biçimi olduğunu da dayatmaktadır. Tek normal aile, tek
normal yaşam biçimi, tek normal cinsel yönelim, tek normal cinsel kimlik..
Bunların her biri yalnızca eşcinsel ebeveynli aileleri değil tek ebeveynli
çocukları, çocuksuz çiftleri, tek başına yaşayan bireyleri de dışlamaktadır.
İnsanlar hiçbir konu da "tek normal, tek tip" değildir. Toplumsal
olarak kabul gören yaşam biçimlerinin, özellikle siyasi otoritenin dayattığı
yaşam biçimi dışında yaşam biçimleri, alternatifleri vardır. Her bireyin yaşam
biçimini oluşturmasında değer yargıları, cinsel kimliği, yönelimi, aile algısı,
sosyal kimliği gibi birçok konuda rol oynayan özellikleri vardır. Ayrıca
"tek normal" model dayatması, zorbalığı yalnızca cinsel azınlıklı
kimlikli bireyleri değil heteroseksüel bireylerin de uygun, doyumlu bir yaşam
biçimi kurmalarını engeller, zorlaştırır. Bu dayatmaya karşı dünyanın dört bir
yanında LGBTİAQ+ların verdiği, vermekte olduğu mücadele aynı zamanda
heteroseksüelleri de özgürleştirecektir.
Eşcinselliği kuşatan bu argümanlar her ne kadar farklı
cephelerin, çelişkilerin bakışları olsa da tüm bu argümanlar eşcinselliğin
ortadan kaldırılmasını, engellenmesini, yasaklanmasını ve öznelerinin
cezalandırılmasını istemektedir. Bu isteğin etki alanları azalmış olsa da halen
devam etmekte, baskı kurmakta ve eşcinsellerin var oluşları önünde engel
oluşturmaktadır. Fakat bilimsel algımızın gelişmesi, bilimsel çalışmaların
üretilmesi, bu çalışmaların kitlelere ulaşılabilirliği- yaygınlığı artırılması
ve kolaylaştırılması, diğer bir yandan politik süreçlerin ve mücadelelerin
açığa çıkarılması-büyütülmesi, toplumsal hareketlerin dönüştürücü etkisi
eşcinselliğe karşı geliştirilen argümanların ve stereotipilerin etkisini daha
da azaltacak, yok edecektir.
LGBTİAQ+ların var oluş mücadelesini, görünürlüklerini hedef
alan, kriminalize eden, renkleri yok sayan ikili cinsiyet rejimine ve
heteroseksist ablukaya nakka!
KAYNAKLAR
https://kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/gunahtan-hastaliga-escinselligin-seyri
https://kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/heteroseksizm-ve-homofobi
Yorumlar
Yorum Gönder